Şemalarımızın Kökenleri Nereden Gelir?

mm
single-image

Şema Modeli’ne göre çocukluk ya da ergenlik döneminde gelişmiş oldukları belirtilen şemaların kökeninde temel duygusal ihtiyaçlar, erken dönem yaşantılar ve duygusal mizaç yer almaktadır (Young, Klosko ve Weishaar, 2003).

Temel Duygusal İhtiyaçlar

Şemaların, çocukluktaki temel duygusal ihtiyaçların karşılanmamasından kaynaklandığı düşünülmektedir. Bu ihtiyaçlar evrensel olarak kabul edilmektedir. Bu ihtiyaçların yoğunluğu kişiden kişiye değişmekle beraber, kişinin psikolojik olarak sağlıklı gelişebilmesi açısından bu ihtiyaçların giderilmesi oldukça önemlidir. Bir bireyin “çocukluğunda güvende hissetmeye, özerkliğe, başkaları ile bağlılık hissetmeye, kendini ifade etmeye, özsaygıya ve gerçekçi limitlere” ihtiyacı vardır. Bunlar karşılandığı takdirde, çocuk psikolojik gelişimi sağlıklı olarak sürdürebilecektir. Eğer çocuğun ihtiyaçlarının giderilmesinde ciddi eksiklikler/dengesizlikler gerçekleşmişse, o zaman psikolojik problemler ortaya çıkmaya başlayabilmekte ve bu eksiklikler/dengesizlikler şemaların gelişimine temel hazırlayabilmektedir (Young ve Klosko, 1993).

Erken Dönem Yaşam Deneyimleri

Şemalar, genç bireyin ihtiyaçlarının ciddi ölçüde karşılanmadığı, zedeleyici erken dönem yaşam deneyimleri sonucunda oluşmaktadır. Erken döneme ait birçok ihtiyaç, küçük çocuğun çekirdek ailesi içinde en güçlü biçimiyle var olmaktadır. Bu nedenle erken dönem uyumsuz şemalarının birincil kaynağını yakın aile içindeki sorunlar oluşturmaktadır. En erken gelişen ve kişinin özüne en yakın olan şemalar, genellikle çekirdek aile içinde gelişmektedir. Başka bir deyişle çocuğun ailesinin dinamikleri, çocuğun tüm geçmiş dünyasının dinamiklerdir. Çocuk olgunlaştıkça daha önemli hale gelen alanlar kişinin akranlarını, geniş ailesini, okulu, toplum içindeki grupları ve kendisini çevreleyen kültürü içine almaktadır. Bu alanlardaki zedeleyici deneyimlerin de şemaların gelişimine neden olabileceği düşünülmektedir. Fakat daha geç yaşta gelişen şemalar, erken yaşta gelişen şemalar kadar yaygın ve güçlü olmamaktadırlar (Refaeli, Bernstein ve Young, 2011).


Şemaların ortaya çıkmasını hızlandıran dört çeşit erken yaşam deneyimi bulunmaktadır. Bunlardan ilki, çocuğun ihtiyaçlarının karşılanmasının “zedeleyici bir şekilde engellenmesi”dir. Bu deneyim çocuk iyi olandan az aldığında ortaya çıkmaktadır. Bu şekilde çocuk çevresindeki önemli bazı ihtiyaçlarından yoksun olarak büyür ve bu eksiklik çocuğun zihninde kalıcı bir varlık kazanır. Şema oluşumunu tetikleyen geçmiş yaşam deneyimlerinin ikincisi “travma”dır. Çocuk burada mağdur edilmekte ya da zarar görmektedir. Bu şekilde çocuk tehlike, acı veya tehdidin varlığını yansıtan şemalar geliştirmektedir. Burada çocuğun en temel ihtiyaçlarından biri olan güvenlik ihtiyacı karşılanmamıştır. Üçüncü tip deneyimde, “çocuk iyi olandan fazla alma” deneyimini yaşamaktadır. Ebeveynler sağlıklı olan bazı şeyleri çocuğa gereğinden fazla vererek, neredeyse hiç kötü davranmamışlardır. Bunun yerine ebeveynler çocuğun üzerine titremiş ya da çok şımartmışlardır. Bu durumda çocuğun özerklik veya gerçekçi limitler gibi en temel ihtiyaçları karşılanmamış olmaktadır. Dördüncü tip yaşam deneyimi ise önemli ötekilerle yaşanan “seçici içselleştirme ve özdeşim”dir. Çocuk genellikle ebeveyninin düşünceleri, duyguları, deneyimleri ve davranışları ile seçici bir şekilde özdeşim kurarak bunları içselleştirmektedir. Bu sürecin başka bir anlamı da model almadır. Çocuk için model olan kişinin çocuğun temel ihtiyaçlarını karşılamadığı veya yetersiz kaldığı durumlarda bu özdeşim ve içselleştirmelerden bazıları şemalara dönüşebilmektedir (Refaeli, Bernstein ve Young, 2011).

Duygusal Mizaç

Erken dönem çocukluk ortamından farklı olan faktörler, şemanın gelişiminde büyük rol oynayabilmektedir. Çocuğun duygusal mizacı da oldukça önem taşımaktadır. Çoğu ebeveynin bir süre sonra fark ettiği gibi her çocuk da benzersiz ve farklı kişilik ve mizaca sahip olmaktadırlar. Bazı çocuklar daha sinirli olurken bazı çocuklar daha sakin olabilmektedirler. Kişiliğin biyolojik temellerinin varlığını ortaya koyan birçok çalışma yapılmıştır. Kagan ve arkadaşları (1988) çocukların mizaç özellikleri ile ilgili araştırmalar yapmış ve bu özelliklerin zamanla stabil hale geldiklerini belirtmişlerdir. Duygusal mizaç, olumsuz çocukluk deneyimleriyle etkileşim halinde olup, şemaların biçimlenmesinde de etkili olmaktadır. Çünkü farklı mizaç çocukları farklı yaşam koşullarına maruz bırakabilmektedir (Young, Klosko ve Weishaar, 2003).

Kaynak: Hatipoğlu Yanık, Dolunay (2015). Erken Dönem Uyumsuz Şemalar ile Mizah Arasındaki İlişki, Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Okan Üniversitesi, İstanbul.

Yorum Yazın

E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.

Bunları da sevebilirsiniz