Anne ve Çocuk İlişkisi Nasıl Oluşur?

mm
single-image

Anne ve çocuk ilişkisine yönelik bir çok yaklaşım bulunmaktadır. Ancak ben bu yazımda Nesne ilişkileri kuramına yönelik bir incelemeye göre bunu açıklamaya çalışacağım. Nesne İlişkileri kuramının kurucusu olan Melanie Klein, insan kişiliğinin hem normal hem de patolojik unsurlarının çocukluğun erken dönemlerinde ortaya çıkmaya başladığını öne sürmüştür. Klein, çocuğun çevresindeki ilk “nesnelerle” ve “içselleştirilmiş nesnelerle” olan ilişkisini belirlemek için, küçük çocukların oyun sırasındaki davranışlarını gözlemlemiştir. Bu çağda konuşmanın henüz gelişmemiş olduğundan çocuğun oyuncaklarla olan ilişkisini, bilinçli ve bilinçsiz olarak zihnini işgal eden konuları endişe ve çabaları gösteren bir unsur olarak ele almıştır (Cebeci, 2004 s.244).

Klein’a göre çocuk, başlangıçtan itibaren, “ölüm içgüdüsü”nün etkilerinden kurtulmak üzere kendini savunmak zorundadır ve gözlemlediği çocukların gerçekte uğradıklarından daha fazla tehditle karşılaştıklarına ilişkin ve nesnel gerçekle çelişen öznel bir yanılsama içerisindedir (Cebeci, 2004 s.244). Klein kurmuş olduğu sistemde, çocuk kendi içindeki “ölüm içgüdüsünün yarattığı tehdit fikrini” dışarıya yansıtarak bu duyguyla başa çıkmaya çalışır. Benzer bir biçimde, olumlu deneyimlerin de dış dünyaya yansıtılması söz konusudur. (Cebeci, 2004 s.245). Klein çocuğun ilk nesne ilişkisine çok önem verir. Yani annenin memesi ve çocuğun annesiyle olan ilişkisine. Çocuk “iyi nesne” olarak algıladığı anneye sevgi, “kötü” olarak algıladığı nesneye ise saldırganlık yatırımı yapmaktadır. Diğer bir deyişle, bebek anneyi “iyi” ve “kötü” olarak ikiye ayırmaktadır (Klein, 2011 s.11).

Paranid-Şizoid ve Depresif Dönem

Klein’ın geliştirdiği kavramlar arasında çocukluğun bazı evrelerini tanımlayan “paranoid-şizoid dönem” ve “depresif dönem” önemli yer tutmaktadır (Cebeci, 2004 s.246). Çocuğun yansızlaşmamış, ilkel içgüdüsel yaşamından kaynaklanan fantezi dünyası onu “paranoid-şizoid konum”a yerleştirir. Kısmi nesne ilişkilerinin egemen olduğu bu konum yaşamın hemen başlarındaki nesne ilişkilerini gösterir. İç dünya parçalanmış, kopuk fanteziler halinde yaşanmakta, bütünlük arz etmemektedir. Paranoid kaygı çocuğun dış dünyaya yansıttığı saldırganlıktan kaynaklanır. “Erken ben”, “ben”i ve içerdiği kısmi iyi nesneleri ölüm içgüdüsünden korumak için yansıtma yapmaktadır. Yani temel amaç Freud’un da öngördüğü gibi ölüm içgüdüsünden kurtulmaktır. (Akt; Klein, 2011 s.12).

Klein gene yaşamın ilk yılına, ama daha geç bir döneme ise “depresif konum”u yerleştirmektedir. Bu, nesnenin bütünleştiği dönemdir. Çocuk bu aşamada nesnenin bölünmüş parçalarını bütünleştirir ve yalnızca bir nesne olduğunu deneyimlemektedir. Saldırgan ve paranoid duygular beslenen anne, sevilen anne ile bir ve aynı şeydir. Böylece nesne aşırı iyi ve aşırı kötü yönlerinden arınıp daha gerçekçi bir tanıma kavuşurken saldırganlığın sevilen nesneyi tahrip etmesinden kaynaklanan depresif kaygı duruma egemen olmaktadır. Suçluluk duyguları ortaya çıkmaktadır. Tasalanma da sevginin bir belirtisidir. Keza onarma çabaları da sevginin bir sonucudur. Onarma çabalarının yeterliliği karşısında duyulan şüphe her türlü yüceltmenin ve “ben” gelişiminin temelinde yer almaktadır (Klein, 2011 s.13). Bu dönemde, temel sevgi nesnesinin (annenin) benlikten ayrı olduğu kabul edildiği için, bir kayıp olarak algılanan bu durumun verdiği acıyı gidermek, onun yerini tutan sembollerin kullanılmasıyla mümkün olacaktır. Depresif pozisyonun bir diğer özelliği yalnızca annenin ayrı bir nesne olarak kabulü değil, aynı zamanda babanın varlığının tanınmasıdır (Akt; Cebeci, 2004, s. 247). Burada söz konusu olan çocuğun sevecen ve yıkıcı yanlarını bir araya getirebilme, kızgınlık ve nefret nesnesinin aynı zamanda sevgi nesnesi olduğunu kabul edebilmesi söz konusudur (Cebeci, 2004 s.247).

Bebek zamanla olgunlaştıkça nesnenin bütünselleşerek iyi ve kötü yanları ile birlikte algılanması “çift-değerlilik” olarak adlandırılır. Çift-değerliliğin oluşumu, süper ego oluşumu olarak da görülebilir, çünkü nesnenin iyi ve kötü yanlarıyla bütünsel olarak algılanması, öznenin kendi davranışları üzerindeki denetimini de arttıracaktır (Arslanoğlu, 2002). Klein’ın kuramına göre paranoid-şizoid ve depresif dönemlerin yaşanması bütün çocuklar için zorunludur; bu evreler insanın doğuştan getirdiği bir eğilimin sonucu olarak kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Ebeveynin tutumu ise bu evrelerin nasıl ve hangi şiddetle yaşanacağını göstermektedir (Cebeci, 2004 s.247).

Sağlıklı İlişki

Klein’a göre, ilk nesne olarak anne ve anne memesiyle ilişki son derece önemlidir. Anne memesi yalnızca fiziksel olarak anlamlandırılmaz; besin kaynağı olan meme, daha derinde yaşam kaynağıdır. Dolayısıyla ilk nesnenin bireyde kök salması (içselleştirilmesi) bireyin temel özgüvenini sağlamaktadır. İlk nesne ile olumlu ilişki kurabilmek, anne sevgisinden her an emin olma gereksiniminin kaynağı olarak kaygıdan kurtulmak anlamına gelir. Dolayısıyla, ilk nesne ile olumlu bir ilişki, yaşamın ilerleyen dönemlerinde kaygıyı azaltacaktır (Arslanoğlu, 2002).

Kaynakça
Arslanoğlu, A.A. (2002) “Halid Ziya Uşaklıgil’in Romanlarında Aşk ve Nesne İlişkileri” Yüksek Lisans Tezi, Bilkent Üniversitesi, Ankara.

Cebeci, O. (2004) “Psikanalitik Edebiyat Kuramı” . İstanbul: İthaki Yayınları.
Klein, M. (2011) “Haset ve Şükran”. İstanbul: Metis Yayınları.

Yorum Yazın

E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.

Bunları da sevebilirsiniz