Brugge Gezi Rehberi

mm
single-image

Eğer Hollanda ve Belçika arasında bir Avrupa gezisi planladıysanız, Belçika’nın mükemmel orta çağ şehri Brugge’a mutlaka uğramalısınız. Hatta bir gece konaklamalısınız çünkü akşam da bu şehrin farklı bir halini göreceksiniz.

Brugge sakin sokakları, bozulmamış mimarisi, köprüleri, kanalları, güzel cafeleri ve şirin otelleri ile kendinizi tam bir orta çağ kentinde hissedeceğiniz bir şehir…

Biz akşamüstü gibi şehre vardık. Daha önceden rezervasyonumuzu yaptırdığımız otele ulaşıp eşyalarımızı bıraktıktan sonra şehri keşfe çıktık. Hava geç karardığından gezmek için bolca zamanımız oldu. Belçika’da konuşulan dil Felemenkçe olmasına rağmen şehirde herkesin rahatlıkla İngilizceyi kullandığını görmek rahatlatıcı bir unsurdu.

Brugge küçük bir şehir olmasına rağmen görmeye değer birçok yapıyla karşılaşacaksınız. Şehir içinde rahat bir şekilde gezerken bile bu yapılara kısa mesafe sonrasında rastlayabilirsiniz. Ancak bilerek gezmek oldukça farkındalığı olan bir gezi imkânı sunuyor insana. Biz bunun için gideceğimiz yerleri Google maps’den işaretleyerek yol aldık ve bunun faydasını fazlaca gördük. Grote Markt (Büyük Mark Meydanı), Brugge City Hall (Burg Meydanı), Basillica of the Holly Blood (Kutsal Kan Bazilikası),Old St. John’s Hospital (Eski Aziz John Hastanesi-Müze), Bonifacius Bridge (Köprü), Groenerei Canal (Kanal), Koningin Astrid Park (Doğal Park), Kantcentrum (Dantel Müzesi), Loppem Castle (Şato), Église De Jérusalem (Klise) gezebildiğimiz yerler arasındaydı.

Gezdiğimiz yerlerden en çok etkilendiğim, hatta gitmeden önce notlarıma yıldızlarla belirttiğim yer Bonifacius Bridge oldu. Köprünün bulunduğu alanda akşam saat 8.00 civarı, kuş sesleri dışında başka hiçbir sesin ya da insanın bulunmadığı bir anda vakit geçirme imkânına sahip olduk. Tarif edemediğim bir şekilde gözlerim doldu. Kanal, manzara, kanalın toprakla buluştuğu yerden çıkan çiçekler, adeta bir tablo gibiydi. Bu gibi güzelliklere hasret kaldığımdan sanırım, o manzara beni çok etkiledi ve orada bir süre zaman geçirerek o anın tadını çıkarabildik.

Önceden işaretlediğimiz ancak şehrin merkezinden uzak olduğundan Gentpoort (Sur), Ezelport (Şato), Minnewater Park (Doğal Park) gidemediğimiz yerler arasında kaldı. Ancak üzülmüyorum, çünkü bir daha Brugge’a gideceğimi biliyorum. Bu arada kanalların fazla olması nedeniyle sandal turları da gerçekleştirerek şehri gezebilme imkânına da sahipsiniz. Biz yürüyerek gezmeyi tercih ettik.

Zaman geçtikçe hava karardı ve çikolata, dantel, oyuncak satan birçok dükkânın eşsiz camekânlarına bakarak yavaş yavaş ilerledik. Çok aç olmadığımızdan Büyük Markt Meydanında bulunan bir hamburgercide yemek yedik. Kısa bir süre sonra da yine aynı civarda bulunan Wafflee’cıda yediğimiz çikolatalı ve meyveli waffle’ımızın enfes tadıyla serotonin hormonumuz gittikçe yükseldiğinden iyice keyiflendik. Gece şehir daha da hareketliydi. Bir yandan da mayıs ayının sonlarında olmamıza rağmen hava iyice soğudu ama yine de oldukça keyif aldık. Yağmurun çok fazla olmadığı, havanın ısındığı dönemlerde bulunmak, şehri gezme ve fotoğraf çekme açısından oldukça yardımcı oluyor. O nedenle bahar ayları, özellikle de yaz ayları gezi için güzel zaman dilimleri.

Ağaçların dinlendirici sesi, sokakların sakinliği, dingin kanallar, kanallarda süzülen kuşlar, kapanmış ancak camından masal gibi görünen çikolata, dantel ve oyuncak dükkânları, sessizce yürüyen ve bisiklete binen insanlar ve o enfes orta çağ mimarisini hala koruyan yapılar…

Ertesi gün dinlenip kalktığımızda, sabah kahvaltısını tatlıyla yapan bir şehirde biz portakal suyu ve sandviçlerimizle yaptık. Şehir iyice kalabalıklaşmıştı. Bu nedenle akşam kalmanın ve bu şekilde şehri daha iyi hissetmenin faydasını da görmüş olduk. Bu sefer dükkânlar açıktı. Hediyelik eşya ve dantellerin satıldığı dükkânlar göz kamaştırıcıydı. Hatıra olması adına dantel ve magnet aldık. Şehrin çikolata ile ünlü olduğunu düşününce tadabileceğimiz çikolataların olmasını bekledim ancak ne yazık ki yoktu. Ayrıca çikolatacılar oldukça pahalıydı. Biz de daha önceden araştırdığımız, daha yerel olan bir çikolatacıdan çikolatalarımızı aldık. Çikolatacının ismi “Chocolaterie Jan De Clerck”. Özelikle içinde bulunan çikolata kutuları ve dükkânın içi muazzamdı. İçinden çıkmak istemeyeceğiniz tarzda bir dükkân. Ayrıca daha yerel ve fiyatları diğerlerine kıyasla oldukça uygun.

Chocolaterie Jan De Clerck

Amsterdam’dan Gent’e, Gent’den de Burugge’a çevirdiğimiz rotamız Burüksel’e doğru gidiyordu. Ghent’e dair yazdığım notları “Ghent Gezi Rehberi” ve Brüksel’e dair notları da “Brüksel Gezi Rehberi” başlıklı yazılarda bulabilirsiniz 🙂

Yorum Yazın

E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.

Bunları da sevebilirsiniz