Kopenhag Gezi Rehberi

mm
single-image

İskandinav ülkeleri İsveç, Norveç, Danimarka, Finlandiya ve İzlanda olmak üzere 5 ülkeden oluşmaktadır. Danimarka, İskandinav ülkelerinin en güneyinde bulunan ve en küçük ülkesidir. Kopenhag, Danimarka’nın başkentidir. Kopenhag, soğuk iklimine rağmen rengarenk evleri ve dingin bir halkı olan ve çılgınca bisiklet görebileceğiniz harika bir şehir. Ağustos ayında İsveç’ten sonra rotamızı çevirdiğimiz ve biraz serinlemeyi düşündüğümüz Kopenhag hakkında öncelikle bilgilendirme yapmak istiyorum ve hemen başlıyorum.

KOPENHAG’A NE ZAMAN GİDİLİR?

Kuzey Avrupa’da bulunan Danimarka, kışları soğuk, yazları ise yağışlı bir iklime sahiptir. Ülkeyi daha keyifli gezmek isterseniz mayıs ve eylül ayları bunun için oldukça ideal olabiliyor. Ancak iklimini gitmeden önce Türkiye ile kıyaslamak gerekiyor. Çünkü İstanbul’da ağustos ayında 32-33 derecelerde seyreden hava durumu, Kopenhag’da yağışlı ve 18-19 derecelerde seyredebiliyor. Ayrıca havanın daha geç kararacağı bahar ve yaz ayları güne daha çok şey sığdırabileceğiniz anlamına geliyor.

Yanınıza şemsiye, sweat t-shirt, su geçirmeyen ayakkabı ve yağmurluk gibi eşyalar almanız, daha rahat bir tatil geçirmenizi sağlayacaktır. 5 günlük seyahatimiz süresince 2 gün güneşi görebildik ve geri kalan günler yağışlıydı. İlginç bir şekilde hava akşam saat 4-5 gibi inanılmaz soğuyor 7-8’e doğru ısınıyordu. Bu da aklımda kalan ilginç ve gereksiz bir bilgi 🙂

KOPENHAG PAHALI MI?

İskandinav ülkeleri, kendi para birimlerini kullanmalarının yanında pahalılıkları ile ünlüler. Bu nedenle Kopenhag pahalı bir şehir. Kopenhag’dan önce, Stockholm’deydik. Stockholm’un daha kuzeyde olduğunu düşünerek daha pahalı olacağını düşünmüştüm. Stockholm’de pahalı bir şehirdi ancak Kopenhag daha iddialıydı. Zaten sonrasında küçük bir araştırma yaptığımda Avrupa’nın en pahalı ülkesi unvanının Danimarka’ya ait olduğunu öğrendim.

Danimarka’da kullanılan para birimi Danimarka Kronu. 1 TL ile hesaplama değil de 100 TL ile hesaplama yapacağım. Örneğin, 100 Danimarka Kronu yaklaşık olarak 87 Türk Lirasına denk geliyor. Hesaplama yapmak basit gibi geliyor çünkü çok yakınlar. Ancak yemeklerin ortalama 75 Krondan ve kahve ve benzeri içeceklerin 30 Krondan başladığını görünce çok da yakın olmadığımızı anlamış bulunuyorum. Ülkenin pahalılığı ile ün yapmış olduğunu bilmek, beni uygun olduğu kadar lezzetli ve ünlü yerlerini araştırmaya itiyor. Araştırıp listelediğim “Kopenhag Yeme-İçme Rehberi” ne göz atabilirsiniz.

İskandinav ülkelerinin pahalılığından mıdır bilinmez, para işini çözdüklerini görmüş oluyoruz. Biz yanımıza Danimarka Kronu alıp gitmedik. Her şeyi kredi kartı ile hallettik. Eğer kredi kartınız yurt dışı harcamaya açık değilse, internet bankacığı ya da telefon bankacılığı ile açtırabilirsiniz. Eğer Euro ile gidiyorsanız Exchange noktalarından sizden komisyon alarak paranızı krona çevirebiliyorlar.

KOPENHAG’DA KAÇ GÜN KALINIR?

Kopenhag’da gezilecek yerleri listelediğimde oldukça fazla gezilecek yer bulunduğundan ve seyahatimizi bu şehirde sindire sindire geçirmek istediğimizden 5 gün olarak kararlaştırdık. Biz çok fazla müze gezmedik ve bazı yerlere birkaç kez gittik. Kaç gün kalınır sorusuna gelince 3 ile 5 gün arasında değişebilir. Örneğin Tivoli Bahçelerine gitmek isterseniz, bunun için yarım gününüzü oraya ayırmanız gerekiyor. Sarayları gezmek için de aynı zaman dilimleri söz konusu olabiliyor. Ayrıca kış mevsiminde gitmeniz havanın baya bir erken kararması anlamına geliyor. Bu nedenle kışın seyahat gününüzü belki biraz daha arttırabilirsiniz.

KOPENHAG’DA İNSANLAR VE HYGGE FELSEFESİ

Kopenhag’daki insanlarla ilgili aklıma ilk gelenler sanırım dinginlikleri, basitlikleri ve bir şeylerle ilgilenirken, yemek yerken ya da otururken sadece yaptıkları ana odaklanmalarıydı. Danimarkalıların dünyadaki en mutlu ülke sıralamalarında neden üst sıralarda oldukları pek de şaşırtıcı değil. Hatta yaşamları mutlulukla ve iyi hissetmekle öylesine bütünleşmiş ki, bunu bir felsefe haline getirip dünyayla bunu paylaşmak istemişler. Bu kavramın adı da Hygge (Hüggah). Aslında felsefe kendinizi iyi hissetmenizi sağlayan küçük mutlulukların farkında olmak ve onları hayatınıza dahil etmek. Bunu sıcak, rahat ve samimi bir şekilde yapmak. İyi olma halinin basitlikten geldiğini ve gösterişten uzak olduğunu bu şehirde görüyorsunuz. Ülke soğuk, yağmurlu olsa da insanları size güven veriyor.

KOPENHAG’DA ULAŞIM

Türkiye’den Kopenhag’a Kopenhag Havalimanı ile ulaşabiliyorsunuz. Biz daha öncesinden Stockholm’de olduğumuz için geçişi yine uçakla yaparak Kopenhag Havalimanı’na ulaştık. Havalimanında şehir içine ulaşımınızı sağlayabileceğiniz alanlar mevcut. Eğer ciddi bir müze gezicisiyseniz yanında ulaşımda içinde dahil olduğu Copenhagen Card’lardan satın alabilirsiniz. Ancak fiyatlarının cidden astronomik olduğunu göreceksiniz. 24 saatlik tek kişilik bilet 54 Euro, 48 saatliği 80 Euro, 72 saatliği 99 Euro ve 120 saatliği ise 133 Euro olarak belirlenmiş. Biz sıkı bir müze gezicisi olmadığımızdan ve Kopenhag’da 5 gün konaklayacağımızdan Avrupa’nın en pahalı ülkesine iki kişilik ulaşım bileti olan City Pass Small satın alarak girişimizi yaptık 🙂 City Pass Small, şehrin gezilecek alanlarını kapsayan alanlar için yeterli olacaktır diye düşündük, ki öyle de oldu. Bunun ücretleri de 24 saatliği, 80 Kr., 48 Saatliği 150 Kr, 72 saatliği 200 Kr., 96 Saatliği 250 Kr ve 120 Saatliği 300 Kr. olarak ilerliyor. Metro ile şehir merkezine ulaşımınızı kısa bir sürede gerçekleştirebiliyorsunuz.

Önerim kalacağınız yerin merkez ya da merkezin biraz çevresi olması, yürümeyi de gerçekten seviyorsanız ulaşım aracı kullanmadan gezinizi gerçekleştirebilirsiniz. Tabi bu biraz yorucu olabilir. Bunun için plan yaparak gezmeniz belki faydalı olabilir. Copenhagen Card hakkında bilgilendirmeye şuradan, City Pass hakkındaki bilgilendirmeye de şuradan ulaşabilirsiniz. Bu arada bu satın alma işlemlerinizi paranızı Danimarka Kronuna çevirmeden kredi kartınızla halledebiliyorsunuz.

KOPENHAG’DA NERDE KALINIR?

Kopenhag’da konaklamak diğer her şeyde olduğu gibi pahalı. Eğer tam olarak gezilecek yerlerin olduğu turistik bölgede kalmak istiyorsanız Indre By bölgesini tercih edebilirsiniz. Biz merkez istasyonu ve Tivoli Bahçelerine yakın yer olan Vesterbro’da Air Bnb’de bulduğumuz bir evde kaldık. Ancak çok az tercihimiz olduğundan acele karar vermek zorunda kaldık. Seçmek zorunda kaldığımız evden çok da memnun kalmadık. Ancak bölgede konaklayabileceğiniz güzel yerler mevcut. Biraz daha hipster ve küçük Hollanda diye adlandırılan bölge olan Christianshavn’da tercihleriniz arasında olabilir. Tarihi merkezin kuzeyinde, sessiz ve sakin bir bölge olan olan Osterbro’da da konaklayabileceğiniz bir yerler arasında. Ancak çok tekin görmediğimiz şehrin hipster bölgesi olarak görülen ve göçmen nüfusun fazla olan Norrebro’da son tercih olarak değerlendirilebilir.

Konu konaklamayken, Nordic ülkelerin banyoları ile sorunu ne bilmiyorum ama küvet ya da duşa kabin gibi alışkanlıkları neredeyse yok. Klozet ve duş alacağınız alanlar genellikle bir duş perdesiyle ayrılıyor. Bu kadar gelişmiş ülkede banyo alışkanlıklarının bu denli rahattan uzak olması şaşırtıcı geldi.

KOPENHAG’DA GEZİLECEK YERLER

Kopenhag’da gezilecek yerlerin geniş çaplı bir araştırmasını yaptıktan sonra Google Maps’de bu yerleri işaretleyerek spontan bir şekilde bir şekilde gezimizi planlıyoruz. Siz de kendinize göre rotanızı planlayabilirsiniz. Derin çaplı yaptığım araştırma sonucunda hem ana hem de detay yerleri listeme ekledim. Kopenhag’ın harika sokaklarını ve müzelerini ayrı bir başlık altında topladım. Dilerseniz hemen başlıyorum.

Nyhavn (Yeni Liman)

Nyhavn (Yeni Liman), Kopenhag’ın kalbi diyebilirim. 17. Yüzyılda inşa edilen, daha önceden ticaret limanı olan Nyhavn, şimdilerde yenilenmiş evlerin ve restoran/kafelerin bulunduğu bir yer. 18, 20 ve 67 numaralı evlerde ünlü yazar Hans Christian Andersen yaşamış. Çok sevmiş belli ki, değiştirse bile evleri, bulunduğu konumdan uzaklaşamamış. Nyhavn’da mavi eflatun tonlar arasında bir rengi olan ev, 1681 yılında inşa edilmesiyle Nyhavn’ın en eski evi olma unvanına sahip. Bu arada en küçük ev unvanına sahip olan ev ise 4 numaralı ev.

Nyhavn’a yolumuz ilk günden son güne kadar nedendir bilinmez hep düştü. Büyüleyici bir çekiciliği var sanırım. Belki de rengarenk evlerin yan yana sıralanmasında bu çekicilik. Havanın soğukluğunu ya da yağışlı olmasını, evlerin sıcak tonları ısıtıyordu sanki. Ayrıca burayı, akşam saatlerinde mutlaka görün derim.

Peki Nyvan’da ne yapılabilinir? Kanal kenarında yürüyüş yapabilirsiniz, rengarenk evleri görmek, kanalın dinginliğini hissetmek oldukça huzur verici çünkü. Rengarenk evlerin fotoğraflarını çekebilirsiniz. Özellikle güneşli bir havada inanılmaz güzel kareler yakalayabiliyorsunuz. Kanal kenarında oturup anın tadını çıkartabilirsiniz. Bunu bir kafede oturarak da yapabilirsiniz, kanal kenarında oturabileceğiniz alanlarda da yapabilirsiniz. Bot turlarına katılabilirsiniz. Fiyat karşılaştırması yapabilirsiniz, bizim gördüğümüz en uygun yer, “Netto Baadene Boat Tour”’du. Bot turu, yaklaşık olarak 1 saat sürdü ve Kopenhag’ın harika yerlerini bu sayede görmüş olduk. Eğer bot turlarını seviyorsanız mutlaka katılın derim.

Amelienborg Kilisesi

Amelianborg Sarayı, Kopenhag’ın en turistik sarayı olma unvanına sahip zira kraliyet ailesi halen bu sarayın içinde yaşıyor. Sekizgen bir avlunun içinde 4 saray bulunuyor. Levetzau, Brrockdorff, Schack ve Moltke bu alanda bulunan sarayların isimleri. Saat 12.00’de askerlerin nöbet değişimini izleyebilirsiniz. Sarayın içi rokoko mimariye sahip yani oldukça renkli ve ihtişamlı. Edindiğim bilgiye göre sarayların herhangi birinde bayrak varsa o sarayda yaşayan kraliyet mensubu o gün orada demekmiş. Saray oldukça merkezi bir yerde olduğu için buraya yolunuz mutlaka yolunuz düşecektir.

Frederik Kilisesi

Mermer Kilise olarak da adlandırılan İskandinavya’nın en büyük kubbesine sahip olan bu yer, Amelienborg Sarayı’na oldukça yakın. Yapı olarak Roma’da bulunan Aziz Petrus Bazilikasına oldukça benziyor ve rokoko mimarisinin izlerini taşıyor. Kilisenin yapılışı, parasal nedenlerden dolayı yaklaşık olarak 145 yıl sürmüş ve 1985 yılında tamamlanmış.

Christiansborg Sarayı

Christianborg Sarayı, Danimarka Parlementosu, Danimarka Başbakanı ofisi ve Danimarka Yüksek Mahkemesi’nin merkez binası olarak kullanılıyor. Burada inşa edilen birkaç saray yakılmış ve şu an bulunan mevcut saray 1928 yılında tamamlanmıştır. Kralın konutu olarak tasarlanmış olsa da kral burada hiç yaşamamıştır. Bu sarayın mimarisi neo-klasik ve neo-barok tarzlarının izlerini taşımaktadır. Bu tarz binaların dışları oldukça soğuk bir görünüme sahip olsa da içleri tüm ihtişamıyla sizi kucaklıyor. Eğer saraylara ilginiz fazlaysa gezmeniz mantıklı olacaktır. Sarayın en çok ilgi çekici kısımları büyük salon ve kulesi. Kuleye çıkıp şehrin manzarasının keyfini çıkartabilirsiniz. Tabi ki biz bunu yapmayı unuttuğumuz için üzgünüz ama yine de başka bir sürü anı biriktirmiş olduk. Bu arada pazartesi günleri saray geziye kapalı.

Rosenborg Kalesi ve Kralın Bahçesi (Resenborg Slot-Kongens Have)

Şehir merkezinde yeşillikler içinde bulunan Rosenborg Kalesi, 1606 yılında kır evi olarak inşa edilmiş ve uzun yıllar Danimarka kraliyet ailelerine ev sahipliği yapmıştır. Kraliyet mücevherleri ve Danimarka’nın krallık sembollerinin sergilendiği bu kale, 1838 yılında ziyarete açılmıştır. Kalenin en ünlü yeri, taç giyme törenlerinin yapıldığı ve çeşitli taçların bulunduğu Şövalye Salonu. Mimari yapısı Flemenk Rönesans’ına göre tasarlanan bu kaleye giriş yapmasanız bile mutlaka bahçesinde gezinti yapın derim çünkü oldukça huzurlu bir yer.

Kralın Bahçesi, Rosenborg Kalesi’nin hemen önünde bulunan ve Kral IV. Christian’ın yaptırdığı, özellikle yaz döneminde açan güzel gülleri ile ünlü harika bir bahçe. Yürüyüş ya da dinlenmek için güzel bir tercih olabilir.

Botanik Bahçe (Botanical Garden, Botanisk Have)

Eğer sizde benim gibi doğayı ve bitkileri seviyorsanız Botanik Bahçe mutlaka gezmeniz gereken bir yer, hem de şehrin merkezinde. Yemyeşil bir doğaya sahip olan, içerisinde bin bir çeşit bitkinin bulunduğu 10 hektarlık bu botanik bahçenin içinde, 1874 yılından kalma cam bir yapıyı da görmüş olacaksınız. Botanik Bahçenin içindeki cam yapıya giriş ücretli. Biz yürüyüş yaparak ve bitkileri inceleyerek geçirdik zamanımızı ve başka bir gün bir daha gittik. Yine çok keyifliydi. İçinde bolca nilüfer, ördek, şirin köprüler ve birçok güzel heykele rastlayacaksınız.

Kastellet

Avrupa’nın en eski kalesi Kastellet’de askeri üssün yanında, yemyeşil çimenler, harika ağaçlar ve göller bulunuyor. Ayrıca 1847 yılında inşa edilen çok tatlı bir değirmene de rastlayacaksınız. Bence burayı en ilginç kılan şeyse bu yerin “pentegram” şeklinde olması. Bu arada “Küçük Deniz Kızı” heykeli bu rotada oldukça yakın oluyor, bilginiz olsun.

Churchill Parkı

Kastellet’in ana girişinden çıktıktan sonra karşımıza suya yansıması ile mükemmel bir görsel sunan Aziz Alban Kilisesi (St. Alban Church), parkın oldukça merkezi bir noktasında. Yine bu parkta hoşça vakit geçirip, dinlenebilirsiniz.

Nyboder

Eğer fotoğraf tutkunu ve şehrin az bilinen yerlerini keşfetmeyi seviyorsanız işte size orijinal bir yer. Yine şehir merkezinden çok uzak olmayan bir yerde burası. Rosenborg Kalesi ve Kastellet’e gittiğiniz bir gün uğrayabileceğiniz bir yer Nyboder. 1795 yılında kurulan Danimarka Kraliyet donanması ve ailelerinin konut ihtiyacını gidermek için planlanan tarihi bir sıra ev semtidir. Binalar oldukça eski olmasına rağmen halen yaşayan insanların bulunduğunu göreceksiniz. Ayrıca “Danish Girl” filminin bazı sahnelerinin burada çekildiğini hatırlatmak isterim.

Stroget Caddesi

Bu cadde, Kopenhag’ın 1,1 km uzunluğundaki araç trafiğine kapalı olan bir alışveriş caddesi. Burada aklınıza gelebilecek birçok mağazaya rastlayabilirsiniz. Lego markasının Danimarka’ya ait olduğunu düşününce, bu mağazayı da burada bulabileceksiniz. Caddede bulunan Illum Alışveriş merkezinin son katına giderek caddeyi bir de kuş bakışı izleyebilirsiniz. Son kat, yemek alanı ve Original Coffee’ye bağlı hoş bir teras var.  Hem kahvenizi yudumlayıp hem de terasta keyifli bir zaman geçirebilirsiniz. Kafeden bir şey almasanız da terastan caddeyi fotoğraflayabilecek kadar vaktiniz oluyor, merak etmeyin 🙂

Christiania Bölgesi (Christianshavn)

Bu bölge daha önceleri çok tekin olan bir yer olmasa da son dönemde artık birçok kişinin oturmak için tercih ettiği bir bölge olmuş. Kanalların kenarlarında evlerin bulunması ile Amsterdam’ı andıran bir mimarisi var gibi gözükse de asıl benzer olan durumun özerk bir yer olması ve madde kullanımının legal olması. Önceleri orduya ait bir bölge iken yönetim karşıtı ve özgürlükçü kişiler 1971 yılında bu bölgeye yerleşmeye başladı. Özerk bir şekilde yaşama hakkına sahip olduğuna inanan halk 2011 yılında bölgenin özerkliğini almış oldu. Bu bölgenin girişinde bir tabela göreceksiniz. Tabelanın bulunduğu yerden içeri girdiğiniz andan itibaren eğer çok da kalabalıksa ortam fotoğraf çekmemenizi öneririm. Bu tarz durumda okları üzerinize çekmek istemezsiniz. İlginç bir şekilde başı boş gezen muhtemelen yerel halka ait birçok köpek dolaşıyordu etrafta. İnsanlar bir şeylerin yiyip içebileceği alanlar bulunuyor.

Tivoli Bahçeleri (Tivoli Gardens)

Tivoli Bahçeleri, 1843 yılında kurulan, içinde yeşil alanların, suni göllerin, lunapark gibi hem geleneksel hem de modern teknolojiye sahip eğlence unsurlarının bulunduğu bir eğlence parkı. Bu tarz eğlence parkları pek de dikkatimizi çekmediğinden biz içeriye giriş yapmadık. Araştırmalarımıza göre giriş ücretli ve çok geniş bir eğlence parkı olduğundan en az yarım güne ihtiyacınız oluyormuş. İçeride yemek yiyebileceğiniz 30’un üstünde restoran ve 20’nin üstünde eğlence parkuru bulunuyor. Yine şehir merkezinde olan bir yer ve ilgi alanınızdaysa mutlaka gezin, çünkü dünyaca ünlü bir alan burası.

Belediye Meydanı (City Hall Square)

Belediye Meydanı olarak adlandırılan yerde mimari açıdan zengin binalar bulunuyor. Bunlardan en önemlisi Belediye Binası. En önemlisi belediye binası. Şehrin kalbinde bulunan bu yerde yıl boyunca düzenlenen resim ve gayrı resmi kutlamaları görebilirsiniz. Bizim gittiğimiz dönemde Pride Week vardı ve organizasyonları oldukça renkliydi.

The Old Stock Exchange (Borsen)

Christiansborg Sarayı’nın yanında yer alan, Borsbygningen olarak da bilinen bu yapı 17. Yüzyılda inşaa edilmiş. Yapı oldukça zengin bir mimariye sahip. Zaten muhtemelen oldukça güzel bir yapı olduğu için bir yerden bir yere giderken gözünüze mutlaka çarpacak.

Yuvarlak Kule (Round Tower, Rundetarn)

Avrupa’nın en eski gözlemevi olan Yuvarlak Kule, 17. Yüzyılda yapılmış.  Kulenin en üstüne çıkıp şehri seyredebilirsiniz ancak kuleye çıkış ücretli ve en üst tarafında ise demirlikler var. Edindiğim bilgiye göre kulenin içi fotografik açıdan malzemeye sahip olabilir. Biz çıkmadık ancak binayı dışardan fotoğrafladık.

Assistens Mezarlığı (Assistens Kirkegard)

Sıraladığım birçok lokasyon merkeze yakın olan yerlerdi. Burası da Norrebro’da bulunan, merkezden otobüsle yaklaşık olarak 10-15 dakikada ulaşabileceğiniz bir yer. Burası bir mezarlık. Çok ilginç değil mi? İnsan neden bir ülkenin mezarlığını gezmek ister ki diye sorabilirsiniz. Doğa severseniz bence bu ilginç yeri mutlaka seversiniz. Mezar başlarının hobbit evlerinin bulunduğu yerler gibi sevimli olduğu bir yerden bahsediyorum.

Bazı alanlarda hiç de ürkütücü olmayan mezarlar buluyor. Bazı yerlerde ise banklara, yemyeşil çimlerin olduğu alanlara ve mükemmel ağaçlara rastlayacaksınız. İnsanların çimlere oturduğunu, çocuklarını ve köpeklerini gezdirdiğini, koşu yaptığını veya kitap okuduğunu göreceksiniz. Bu arada unutmadan Andersen’in mezarı da burada buluyor. Bu yer özellikle bahar aylarında, ağaçların çiçeklerini açması ile büyülü bir alana dönüşüyormuş.

Superkilen Parkı (Superkilen Park)

Yine Norrebro bölgesinde bulunan, Superflex, Big ve Topoket1 tarafından tasarlanan park 2012 yılında açılmış. Kızıl meydan, karaborsa ve yeşil alan olmak üzere 3 bölüme ayrılmış olan park oldukça ilginç bir yer. Özellikle çizgili ve tümsekli olan kısım oldukça keyifli. Çocukların oraya çılgınca koşarak çıktığını görmek oldukça keyifliydi. Bu parkın oluşturulmasındaki amaç, etnik köken, din, dil ve kültürlerin birleştirilmesini sağlamakmış. Yolunuz düşerse mutlaka uğrayın derim. Bence görmeye değerdi.

Küçük Deniz Kızı (The Little Mermaid)

Kopenhag’ın simgesi olan Küçük Deniz Kızı Heykeli Andersen masallarındaki bir karakter. Carl Jacobsen’in yaptığı bu heykeli görmeye sahilden yürüyüp ulaşırsanız hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz. Bunun nedeni ise uzun bir mesafe yürüyeceksiniz, heykel oldukça küçük ve heykelin fotoğrafını çekmeye çalışan onlarca turist manzarasıyla karşılaşacaksınız. Yine de görmek istiyorum derseniz iki seçenek var. Bot turu önünden geçiriyor ve herhangi bir efor sarf etmeden heykeli ve onu fotoğraflamaya çalışan turistleri görebiliyorsunuz. Bir diğer seçenek ise Kastellet’e yaptığınız ziyaretten sonra burası oldukça yakın uğrayabilirsiniz.

Orstedparken

Gittiğim yerlerin özellikle doğal parklarına gitmeyi çok severim. Kopenhag da şehir merkezinde bile doğasını koruyan bir şehir olduğu için gerçekten takdiri hak ediyor. Yine gölleri, köprüleri, yemyeşil bitki örtüsü ve ağaçları olan sakin bir park isterseniz buraya gidebilirsiniz.

Church of Our Savior (Vor Frelsers Kirke)

Christiania’ya giderken ikonik kulesi ile karşınıza çıkabilecek Danimarka’nın en popüler kiliselerinden, Church of Our Savior. Kulesine tırmanmak 400 basamak çıkmanız gerekiyor. Kuleye çıkılan son 150 basamak dışarıdan görünen o altın rengi sarmaldan oluşuyor. Buradan da Kopenhag’ın harika manzarasını seyredip, fotoğraf çekebilirsiniz.

Palads Teatret

Bu pembe, turuncu, mor, yeşil ve beyaz renk kombinasyonuna sahip olan tatlı bina Nordisk Film tarafından işletilen bir sinemaymış. Danimarka’nın en renkli binalarından biri olarak adlandırılan bu bina, renkli ve farklı bir yapı görmek isteyenler için dikkat çekici olabilir.

Ofelia Plads

Ofelia Plads, şehrin iskele kısmında olan, insanların keyifle vakit geçirdiği, kamusal bir alan. Biz bu yerde rüzgârlı bir havada güzel bir yürüyüş yaparak ve büyük askeri gemileri izleyerek vakit geçirdik. Ancak daha öncesinde araştırdığım “The Wave” olarak adlandırılan üçgenler şeklindeki orijinal yapıyı göremedim.

Aziz Alexander Nevsky Kilisesi (St. Alexander Nevsky Church)

Bu Kilise Kopenhag’daki tek Rus Ortadoks Kilisesi olma unvanına sahiptir. 3 tane altın rengi şapkası olan bu kiliseye eğer yapılarda renklilik dikkatinizi çekiyorsa mutlaka uğrayın. Zira kilisenin iç mimari yapısı da oldukça orijinal.

Opera Binası (Operaen)

Bu yapıyı görmek için yakınlarına gitmeye gerek var mı bilmiyorum ancak biz bot turu yaparken bu modern mimariye sahip olan Opera binasının yanından geçtik. Kopenhag’ın eski mimari yapısının yanında oldukça yenilikçi bir yapı.

Fredericksborg Kalesi

Biz şehrin dışında bulunduğu için gidemediğimiz ancak araçla seyahat eden ve gezmek isteyenlerin rotalarını çevirebileceklerini düşündüğüm yerlerden biri Fredericksborg Kalesi. Kopenhag’ın kuzeyinde Hillerod bölgesinde bulunan kale dünyanın en süslü kalelerinden biriymiş ve bahçesi de oldukça güzelmiş. Gidilecekse açık olup olmadığına mutlaka bakılmalı derim.

İkonik ve Tarihi Sokaklar

Bu başlık neredeyse en en önemli başlıklardan biri bence. Güzel sokaklarda gezinti yapıp, güzel anılar biriktirmek istiyorsanız, bu yerleri görmenizde fayda var.

Landemarket: Kralın Bahçesi (King’s Garden) ve Yuvarlak Kule (Rundetarn) arasında bulunan Kopenhag’ın eski, ikonik tarzda evlerinin bulunduğu bir sokak burası. Merkezde bulunması nedeniyle yolunuzu düşürebilirsiniz.

Magstaede: Kopenhag’ın en çok fotoğraflanan ve en eski sokaklarından biri. Magstaede, şehrin yine tam göbeğinde bulunan yerlerden biri. Bu sokakta yürürken mutlaka arkanızı dönün çünkü güzel bir kare göreceksiniz.

Larslejsstraede: Bu yer eğer Orstedparken’den sonra Kopenhag’ın ünlü mavi evini görmek isterseniz Sankt Peders Strade ile Norre Voldgade arasında bağlantı kuran sokakta gezintiye çıkabilirsiniz.

Overgaden Oven Vandet: Bu sokak Christianshavn’da bulunuyor. Kopenhag stilinde evlerin kanal kenarında sıralandığını görebileceğiniz, size Amsterdam’ı hatırlatabilecek, kanal kenarındaki banklarda oturabileceğiniz hoş sokaklardan biri.

Olufsvej: Bu yer Kopenhag’da görebileceğiniz, en lokal yerlerden biri sanırım. Sokakta insanların banklarının bulunduğu, herkesin birbiriyle konuştuğu, çok orijinal renklerde evlerin ve kapılarının bulunduğu keyifli bir sokak. Merkezden biraz uzakta ancak otobüsle 10-15 dakika içerisinde önündeki durakta inebiliyorsunuz. Hem otobüste ilerlerken Kopenhag’ın yerlilerinin müstakil evlerini görebilirsiniz.

Krusemyntegade: Bu sokak yürümekten en keyif aldığım sokaklardan biriydi. Sanırım o gün hava çok güzeldi ve gün içerisinde çok güzel bir rota izlemiştik. Oldukça sakin ve rengarenk evleri görüp, fotoğraflayabileceğiniz çok da kısa olmayan bir sokak burası. Rosenborg Kalesi’nden çıktıktan sonra Nyboder’e giderken yolumuzu bu sokaktan geçirmiştik. İyi ki de geçirmişiz dediğim sokaklardan biri oldu.

Müzeler

Danimarka Ulusal Müzesi (National Museum of Denmark, Nationalmuseet): Bu müze Avrupa’nın en önemli müzelerinden biri zira 1994 yılında Enİyi Avrupa Müzesi ödülüne layık görülmüş. İçerisinde Danimarka kültürüne ait eserlerin yanı sıra her müzede olduğu gibi yabancı kültürlerin tarihlerine de ait eserlere yer verilmiştir. Müzede taş devri, Viking Dönemi, Orta Çağ, Rönesans ve Modern Danimarka Tarihi’ne yönelik izler görebilirsiniz. Viking Tarihini anlatan eserler ve Doll House’lar müzedeki dikkat çeken unsurlardan.

Nikolaj Kunsthal Müzesi: Bu müze, St. Nicholas Kilisesi’nde bulunan bir modern sanat müzesidir. Eğer modern sanata ilginiz varsa, gezebileceğiniz müzelerden biri. Edindiğim bir bilgiye göre çarşamba günleri ücretsiz. Ancak gitmeden bir araştırın derim.

Danimarka Sanat ve Dizayn Müzesi (Danish Museum of Art & Design): Danimarka’nın sanat ve tasarımını görebileceğiniz keyifli bir müze burası. Sandalyelerden tutun da bisikletlere kadar birçok eserle karşılaşacaksınız. Müzenin sonunda kendiniz de kağıt ve kalemlerle bir şeyler karalayıp panoya asabiliyorsunuz. Ayrıca cafesi çok güzel bir alana bakıyor. O yerde bulunmak keyifliydi.

Ny Carlsberg Glyptoteket Müzesi: Genel olarak antik dönemden kalma eserlerin sergilendiği, dünya çapında birçok sanatçının eserlerinin bulunduğu, Carlsberg’in sahibi Carl Jocobsen tarafından kurulan bir müze. Araştırmalarıma göre salı günleri ücretsiz. Ayrıca müzenin dışı da oldukça güzel.

Thorvaldsens Müzesi: Danimarka’nın ilk halk müzesi olan bu müze, yaşamını Roma’da sürdürmüş olan Danimarkalı neoklasik heykeltıraş Bertel Thorvaldsen’in eserlerinin olduğu bir müzedie. Müze Christiansborg Sarayı’nın yanındaki küçük Slotsholmen adasında yer almaktadır. Araştırmalarıma göre çarşamba günleri ücretsiz.

Açık Hava Müzesi (Open Air Museum, Frilandsmuseet): Danimarka kırsalında yaşayanların gündelik hayatları hakkında bilgiler sunan ve 25 bahçe ile çevrili bir köyden oluşan bir müze burası. Müze Kuzey Zelanda’daki Kongevejen’deki Lyngby’de yer almaktadır. Müzeye Norreport İstasyonundan 184 numaralı otobüslerle ve Sorgenfri istasyonundaki S-tren ile ulaşabilirsiniz. Müze, merkezden yaklaşık olarak 1 saat uzaklıkta.

Yorum Yazın

E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.

Bunları da sevebilirsiniz