Amsterdam, Hollanda’nın harika şehirlerinden biri, belki de en güzeli…
Doğusunda Almanya, güneyinde Belçika, kuzey ve batısında Kuzey Denizi olan Hollanda’nın harika kanallarına sahip şehri Amsterdam, sizi sakin kalabalığı, uçsuz bucaksız yeşilliği ve kendinizi ülkenizden çok da uzak hissetmeyeceğiniz çarşısı ile adeta içine çekiyor. Gezimizi mayıs ayının son haftasına planlamakla muhteşem bir karar verdiğimizi yüzünü göstermekten kaçınmayan güneş sayesinde anlamış bulunduk. İlk birkaç günde soğuk ve ara ara yağmur yağmasına rağmen sonrasında yaz mevsimini aratmayan bir hava ile tatilimizi sürdürdük.
İstanbul Atatürk Hava Limanı’ndan 3,5 saatte Schiphol Amsterdam Havalimanı‘na varabiliyorsunuz. Uçuşta cam kenarındaysanız güzel bir rota ile Avrupa’nın bir ucundan bir ucuna gittiğiniz için dağlık alanlar, bol bol yeşil araziler ve denizi görebiliyorsunuz. Havaalanından Amsterdam şehir merkezine tren, servis araçları, bisiklet, taksi gibi seçenekler ile ulaşabilirsiniz. Şehir merkezindeki arkadaşlarımızın yanında kalacağımız için biz trenle ulaşımı tercih ettik. Schiphol Tren İstasyonu havalimanının hemen altında yer aldığı için yaklaşık 5 dakikada istasyona ulaşabiliyorsunuz. İstasyona ulaştığınızda trene binmeniz için bilet almanız gerekiyor. Trende, 1. Sınıf ve 2. Sınıf vagonlar oluyor ve 2. Sınıf bileti satın almanız yaklaşık 15-20 dakika sürecek bir mesafe için oldukça ideal. Hollanda’nın tüm şehirlerinde tren, otobüs, tramvay ve metrolarda kullanmanız için bizim kullandığımız Akbil gibi içine bakiye yüklenen kartlar bulunuyor, ismi OV Chipkaart. Bunları şehri gezerken rahatlıkla kullanabilirsiniz. Bize bu kartlardan arkadaşlarımız verdiği için tren yolcuğumuzu ve şehirdeki diğer günlerdeki ulaşımımızı bu karta bakiye yükleyerek yapmış olduk. Bu kartları istasyonlardan kolayca alabiliyorsunuz. OV Chipkaart’ı kullanırken hem bindiğinizde hem de indiğinizde basmakta fayda var çünkü eğer inerken geri basmazsanız yolculuğunuz en uzun mesafeden ücretlendirilmiş oluyor.
Trenden Amsterdam Centraal adındaki merkez istasyon durağında indik, arkadaşlarımızın evinin bulunduğu Dam Meydanı’na doğru ilerledik ve yaklaşık 10 dk. sonra evdeydik. Eşyaları bıraktıktan hemen sonra şehri keşfetmeye ama hepsinden önce karnımızı doyurmaya kararlıydık. Eğer farklı tarzlarda peynir seviyorsanız, Hollanda gelebileceğiniz en güzel ülke sanırım. Kahvaltı ve yemek kültürleri bizim kadar zengin olmasa da alternatifleri de oldukça güzeldi. Uygun ve keyifli bir kahvaltı seçeneği arıyorsanız eğer, sarı renkte peynirlerin olduğu sandviçlerinizi birçok yerden satın alabilirsiniz. Amsterdam’ın en sevdiğim yönlerinden biri sanırım bunların satıldığı marketler ya da dükkânlardı. Amsterdam’da favori marketimiz Albert Heijn’dı. İçinde her türlü şey mevcut olan bu mükemmel marketten, sandviç ve portakal suyu alarak herhangi bir kanal seçip orada kahvaltımızı yaptık. Eve ilerlerken hava kapalı ve yağmurluydu ancak kahvaltı alışverişinden sonra hava hafif rüzgârlı ve güneşli bir hale dönmüştü. Sokakları kanalların ayırması, kanal kenarındaki o harika görüntüdeki oyuncak gibi evler, evlerin önünde salınan ağaçlar ve çiçekler, huzurlu ve sakin insanlar, çocuklar…
Kahvaltıdan sonra şehirde ufak bir gezintiye çıktık. Amsterdam’ın çok büyük bir şehir olmaması onu daha da yürüyerek gezinir kılıyordu. Şehirleri yürüyerek keşfetmeyi seven bizler için eğer biraz daha uzak bir yere gideceksek tramvay ulaşımını tercih ediyorduk. Günlük kiralayabileceğiniz bisikletler de mevcut ancak çok ciddi bir bisiklet binicisinin olduğunu düşündüğümüzden bisiklet ile gezmemiş olduk.
Amsterdam’da gezilecek önemli yerler, Dam Square (Dam Meydanı), Koninklijk Paleis te Amsterdam (Kraliyet Sarayı, Dam Meydanı’nda), Rijksmuseum (Devlet Müzesi, I am Amsterdam yazılı yer), Begijnhof (Rahibelerin evi), Madame Tussauds Müzesi (Dam Meydanı’nda), Red Light District (Kırmızı Fener Mahallesi), Van Gogh Müzesi, Anne Frank’ın evi, Bloenmenmarkt (Çiçek Pazarı), Heineken Experience (Bira Fabrikası), Rembrandtplein (Rembrant Meydanı), Rembrant Evi Müzesi, Westerkerk (En Büyük Kilise), De Oude Kerk (En Eski Kilise), Nieuwe Kerk (Yeni Kilise), St. Nicholas Basilica (Kilise), Vondel Park, Cafe in de Waag (Waag Cafe, şato şeklinde), House With Heads (Tarihi bir bina), Fo Guang Shan (Budist Tapınak, Red Light Bölgesinde) olarak sıralanabilir. İstanbul’da yaşayan biri olarak Amsterdam çok büyük bir şehir değil diyebilirim. Gezilecek yerleri Google Maps’ten daha önceden işaretleyerek gezerseniz oldukça güzel bir şehir turu yapabilirsiniz. Hatta birkaç gün içerisinde şehri gezmeyi tamamlayabilirsiniz.
Gezilecek önemli yerleri böyle uzunca sıraladığıma bakmayın çünkü birçok yer birbirine oldukça yakın. Eğer müze vb. etkinlikleri yoğun bir şekilde gerçekleştirmeyecekseniz, sokaklarda gezerek görülecek yerlerin keyfini rahatça kısa bir zaman diliminde çıkartabilirsiniz.
Dam Square (Dam Meydanı)
Dam Meydanı, oldukça güzel bir meydan ve birçok yol bu meydana çıkıyor. Centraal İstasyonu’ndan 5 dakika yürüyerek ulaşabileceğiniz bu meydanda Koninklijk Paleis te Amsterdam (Kraliyet Sarayı), Madame Tussauds Müzesi ve Nieuwe Kerk (Yeni Klise) görebileceğiniz önemli yerlerden birkaçı… Meydandaki koyu renkli eski binalar gerçekten etkileyici ve Amsterdam’ın en önemli meydanı olarak görülmeye değer.
Rijksmuseum
Rijksmuseum, yani devlet müzesi… İçinde Hollanda’nın sanat tarihinden tutun Asya sanat tarihine kadar zengin bir koleksiyon bulunmakta. Eğer sanat tarihini seviyorsanız içini gezmenizi öneririm. Hemen müzenin yanında çok güzel yemyeşil bir bahçe bulunuyor, orada da biraz zaman geçirin derim. Diğer önemli nokta ise o ünlü “I Amsterdam” yazısı hemen müzenin önünde bulunmakta, herkes gibi orada fotoğraf çekebilirsiniz.
Volden Park
Amsterdam’ın kanallı caddelerinden ilerlerken bir süre sonra kendimizi Vondel Park’da bulduk. Vondel Park’da, birçok ağaç ve bitki türünün barınmasının yanında, ufak göletlerinin ve bizim kediler kadar evcil ördeklerin ve kuşların bulunduğunu görebiliyorsunuz. Vondel Park oldukça büyük ve birçok organizasyonun yapıldığı bir yer. Burada en çok göl kenarlarındaki yeşilliklerde arkadaşları ile piknik yapmaya gelmiş gençleri, evcil hayvanlarını yürüyüşe ya da oyuna çıkaran insanları ve özgürce oynayan çocukları görebiliyorsunuz. Hemen şehrin merkezindeki bir parkta güneşi ve yeşilin o enfes tonunu çıplak gözlerinizle görmek gerçekten çok duygu verici. Sonrasında insanların huzurlu ve mutlu olduğunu görmek kesinlikle dikkat çekiyordu. Konuşurken Hollanda’nın en mutlu ülke sıralamasında 6. sırada olduğunu öğrendiğimde gerçekten de doğru bir tespit olduğunu anlamak çok da zor olmadı.
Red Light District
Red Light District (Kırmızı Fener Mahallesi), gündüzleri ve geceleri olmak üzere ayrı bir anlam taşıyor. Ancak ne olursa olsun rahatça gezebileceğiniz bir yer… Mahallenin 22.00’den sonra kırmızı ışıkları oldukça yoğun bir hale geliyor ve bu yoğunluğun en büyük nedeni de merak olsa gerek. Burada rehberlerin olduğu turlar görebiliyorsunuz. Gündüz bu mahallede gezinti yapabilirsiniz ve diğer kanal mahallerinden farklı olmadığını göreceksiniz. Bu arada Amsterdam’da madde kullanımı legal olduğu için sokaklarda zaman zaman bir ot kokusu alabiliyorsunuz ancak bu durumda bile insanların birbirini rahatsız etmeden bunu yapabilmesi gerçekten insanı güvende hissettiriyor.
Anna Frank Museum
Anne Frank, Adolf Hitler’in hükümdarlığından sonra Almanya’dan ailesi ile birlikte Amsterdam’a taşınan Yahudi bir ailenin kızı. Almanların Yahudi ailelerinin peşine düşmesi ile Frank ve Pels ailelerinin 8 kişi olarak gizlice 25 ay kadar yaşadığı yer, Anna Frank Müzesi. Süreç içerisinde yaşanan ve git gide kötüleşen olaylar Anne Frank’ın güçlü kalemi ile ele alınmış ve bu günlük baba Otto Frank tarafından bastırılmıştır. Saklandıkları yere gizli bölmeden geçerek yaşamına devam ettiren aile, 25 ayın sonunda bulunarak toplama kamplarında yaşam savaşı vermişlerdir. Anna Frank’ta toplama kampında tifüs hastalığından ölmüştür. Ancak yaşadıklarını güçlü kalemi ile geriye bırakması bugün bile müzeleştirilen evin hikayesinden dolayı dikkat çekmektedir. Biz müzeyi gezdik ancak birçok eşyanın evden alınması sadece evin odalarını gezmemizi neden oldu, merdivenler oldukça dikti, zor bir yaşam savaşı verdikleri aşikardı ancak evdeki eşyaların alınması bulunan binanın dokusunu bozmuştu. Odalarda tek gördüğünüz şey odaların eski görünümlerinin bulunduğu resimlerdi. Müzede oldukça fazla kuyruk olabiliyor bu nedenle zamanınızı ayarlamanız önemli olacaktır. Anna Frank’ın müzesinin bulunduğu yer Westermarkt.
Begijnhof
Begijnhof, birçok evin olduğu, daha önceden rahibelerin yaşadığı, günümüzde kadın öğrenciler ve yaşlı kişilerin kiralayıp yaşayabileceği evlerin bulunduğu bir avlu. Sakinliği, güzel evleri, avlusu, ağaçları, çiçekleri, geçmişteki tarihi hikâyesi ve Spui Meydanı’na olan yakınlığı ile görülmeye değer yerlerden biri Begijnhof.
Bloenmenmarkt
Amsterdam’ın ünlü lalelerin bulunduğu çiçek pazarı ise Bloenmenmarkt. Oldukça güzel çiçeklere sahip olan pazarda, çiçek tohumları ve soğanlarının yanında turistik eşyaları da bulabilirsiniz. Pazar Singel kanalının kıyısında kurulu ve yıl boyunca açık, ancak akşam saatlerinde erken kapandığını unutmamak gerekiyor.
Cafe in de Waag
Nieuwmarkt Meydanı’nda bulunan 1488 yılında inşaa edilen gotik mimariye sahip olan şirin mi şirin bir yapı, Cafe in de Waag. Orta çağın binalarına özellikle şatolarına hayranlık beslediğim ve bu tarz yapıların şehrin merkezinden uzak olması gerçeğinin yanında De Waag’ı şehrin merkezinde bulmak oldukça mutluluk vericiydi. Şatonun en büyük özelliği restoran olması. Ancak eski görünümünü bu denli koruması gerçekten etkileyici. Mutlaka görün bu yapıyı.
Rembrandtplein (Rembrant Meydanı), Westerkerk (En Büyük Klise), De Oude Kerk (En Eski Kilise), St. Nicholas Basilica (Kilise), House With Heads (Tarihi bir bina), Fo Guang Shan (Budist Tapınak) görülmesi gereken görülmesi gereken diğer tarihi mekanlardı. Van Gogh Müzesi, Heineken Experience (Bira Fabrikası), Rembrant Evi Müzesi’nin önünden geçmemize rağmen müzelere yönelik çok ilgimiz olmadığı için girmedik ama diğer gittiğimiz her yer bize oldukça iyi geldi.
Albert Heijn & Hema
Albert Heijn ve Hema’dan ayrıca bahsetmek istiyorum. Albert Heijn, bir süper market zinciri ve neredeyse her 10 dakika yürüme mesafesinde karşınıza çıkabiliyor. Hema ise kıyafet, yiyecek, kırtasiye, hediyelik eşya, makyaj malzemesi gibi ürünlerin satıldığı bir mağaza zinciri. Burada satılan ürünler oldukça uygun. Özellikle alışveriş caddelerinde marka peynircilerden önce Albert Heijn’de bulunan onlarca çeşit marka peyniri gözden geçirmeniz önemli olacaktır. Çünkü gerçekten tatlarında hiçbir farklılık yok ve ücretleri pazarda satılan peynirlerden bile daha uygun. Ev için aldığımız oldukça ekonomik olan peynir, en lezzetlisiydi mesela. Kendine ait birçok markası da olduğu için eve yanınıza çikolatadan fıstık ezmesine kadar bir sürü şey götürebilirsiniz. Hema’da hem kahvaltınızı yapabilirsiniz hem de uygun fiyata birçok diğer ihtiyacınızı karşılayabilirsiniz.
Alışveriş yapabileceğiniz yerler olarak, Kalverstraat (Dam Meydanı’nın Kraliyet Sarayı’nın hemen yanından başlayan alışveriş mağazalarının bulunduğu sokak), Neiuwendijk (Merkez Tren İstasyonundan Dam Meydanına kadar uzanan sokak) en sık yürüdüğümüz alışveriş sokaklarıydı. Birçok alışveriş sokağına, gezilecek önemli yerlere giderken mutlaka rastlıyorsunuz. Leidsestraat, P.C. Hooftstaat, Dambrak Caddesi, Utrechsestraat gibi sokaklardan giyimden, ayakkabıya kadar birçok alışveriş yapabileceğiniz alanı göreceksiniz. Alış veriş merkezi olarak da De Bijenkorf, Magna Plaza, Kalvertoren önerilebilecek yerler arasında.
Hediyelik eşya olarak alabileceğiniz Çiçek Pazarının bulunduğu bölge olan Bloemenmarkt’da tahta ayakkabılar, magnet, seramik ürünler, anahtarlık ve t-shirt gibi hediyelik eşyalar bulabilirsiniz. Aslında yürüdüğünüz birçok yerde bu mağazalardan göreceksiniz. Yalnız söylemeden geçemeyeceğim, dışında koskocaman bir sarı tahta ayakkabının bulunduğu Dam Square Souvenirs bu ihtiyacınızı çok kaliteli bir şekilde karşılayabilecek olan yer sanırım.